Umutsuzluğa Kapılmayın
14 Temmuz 2020
Kanser Nedir?
24 Temmuz 2020

Umuda Yolculuk

“Gözünüz aydın, PET sonucunuz temiz geldi” … Sabahları devamlı pansuman yapan, diğer asistanları bir türlü mutlu etmeyi başaramayan çömez asistan Dr. Mert’in sesi ile irkildi Ayten hanım. Ne demekti acaba bu? Kanser tanısı yanlış mıydı yani? Sorunun cevabını alamadı Dr. Mert Bey’den, çünkü Mert o sırada diğer koridorda acı ile inleyen başka bir hastaya koşuvermişti. 10.30 sularında Atahan hoca yanında asistanlar ve öğrenciler ile birlikte vizite geldi. Odaya girdiğinde “günaydınnnn Ayten Hocammm” diye üstüne bastırarak seslendi.

Doktorun kendisine ismi ile hitap etmesi ve hatta öğretmen olduğunu hatırlaması mutlu etti emekli öğretmen Ayten Yaşar’ı. Meslek hayatında 30. Yılını tamamladığı gün vermişti emeklilik dilekçesini. Huzurlu bir hayat temennileri eşliğinde kendisi için düzenlenen veda yemeğinin üzerinden tam 9 yıl geçmişti. Koskoca bir 62 yıl, ikisi kız üç evlat ve kızlardan birer tane olmak üzere 2 torun. Çiftçi eşi halen ilçe sulama birliği başkanı olmaya uğraşıyor, bunu basamak görüp siyasete atılmayı planlıyordu. Hasan Bey’in hırslar ve hayaller konusunda emekli olmaya pek niyeti yoktu. Torunlarının doğumunda bile hastanede olmak yerine ilçe başkanının eniştesinin vefatı ve ne olduğunu unuttuğu bitmek bilmez koşuşturmalardan birinde olmayı tercihlemişti. Kızları iyi idi aslında, annelerine mide kanseri tanısı konunca ikisi de gözyaşlarına boğuldular ve büyük kız Şerife kabullenemedi önceleri, en iyi doktor kim, mutlaka iyileşmeli annem diye çırpındı hep, çünkü hiç hazır değildi can paresini kaybetmeye. Aslı ise acaba acı çeker mi ve ne kadar yaşayabilir soruları içinde kaldı hep. Şerife babaannenin adı, Aslı ise Ayten hocanın seçimi idi. Hüseyin Zeki ise sık sık uğradığı nargilecide aldı kötü haberi, “bizim ana mide kanseri olmuş, hayırlısı artık” dedi yanındaki bıçkın arkadaşlara. Duygusallaşmadan ve tereddüt etmeden güçlü imajını zedelemeden bu haberi karşılamış olma duygusu sardı bedenini. Arkadaşları buna dikkat etmiş miydi acaba?

Prof. Dr. Atahan Gülşen, tecrübeli bir cerrahtı. Tüm yaşamı kanser hastaları ve onların aileleri ile geçmişti. Hastalar, psikolojileri ve aile yapılarını çok iyi gözlemlemişti. Biliyordu aslında Ayten Hoca hitabının hasta için ne anlama geldiğini. Ayten hanımın kıvırcık saçlarını eli ile karıştırdı, sıcak ve gülecen tavırlar ile. Mide kanseri olduğunu ama PET sonucunda vücudun başka bir yerine dağılmadığını gördüklerini ve bu yüzden şanslı olduğunu anlattı. Ayten hanım henüz 5 gün önce kanser olduğunu öğrendiğinde neden ben? Ne kadar şanssızım diye düşünmeye başlamıştı. Meğer şanssızlığın içinde bile şans olabiliyormuş diye düşündü içinden, hayat böyle bir şey işte… Atahan hoca bu hastalığı beraber yeneceklerini, öncelikle ameliyat olacağını sonrasında kemoterapi alacağını tane tane anlattı. Ama her aşamasında kendisinin Ayten hanımın yanında olacağını ve çocukları ve torunları ile mutlu bir yaşamı olacağını söyledi. Büyük kızının çok duygusal olduğunu, oğlu ile bir kez görüşebildiğini söyledi ama eşi ile henüz tanışmamıştı hoca. Onunla da mutlaka konuşmam lazım ve ameliyatı anlatmam lazım dedi. Ailesi ile ilgili doktorunun verdiği detaylar güven verdi Ayten hanıma, evet en iyi doktor o idi, seviyordu ve güveniyordu ona. Atahan hoca ise hastası ile yaptığı görüşmeyi asistanlarının izlemesinden memnundu.  Çünkü onlar sadece bir kanser hastasını ameliyat yapmıyorlar, kanserli bir bireyi ve ailesini tedavi etmeye, yönetmeye çalışıyorlardı. Dozunda empati, dozunda mesafe ana hedef olmalıydı.

Koridorun başından sorumlu hemşirenin sesi geldi; 424 deki mide ca hastasını hazırlayın, ameliyat postası geldi. Kızlarının yardımı ile ameliyat önlüğünü giydi Ayten Hoca. Asansör kalabalıktı. Sanki herkes ona bakıyormuş gibi geldi birden. Ameliyathanenin kapısına doğru Şerife tamamen kapandı annesinin üstüne ağlayarak, Aslı ise ellerini tutmuştu annesinin. Ayten hanımı içeri alırlarken son bir baktı ailesine; Şerife halen ellerinin ucunu bırakmamak üzere sıkıyor, Aslı sağ eli ile ağzını kapamış, Hüseyin Zekinin endişesi yüzüne yansımıştı ama yine de kendi içselinde gururla rahat görünmeye çalışıyordu. Hasan bey ise hızlı hızlı telefon ile konuşuyor, eşinin ameliyata girmek üzere olduğunu ona yapılan şeyin terbiyesizlik olduğunu, kanser ile uğraşırken bunu yapmalarının vicdansızlık olduğunu vurguluyordu. KANSER, sanki onun için bir güç aracı, mağduriyet olmuştu. Son bakış, Şerife’nin elleri uzadıkça uzadı…. UMUDA yolculuk idi aslında, haydi bismillah…..